lutwig
Ludwig Wittgenstein
Vikisöz sitesinden
Felsefi hastalığın ana nedeni-tek yanlı bir diyet:insanın düşüncesini yalnızca tek bir örnekle beslemesi.
Düşünmeye bir sınır çizmek için, bu sınırın iki yanınıda düşünebilmemiz gerekirdi (yani düşünülmeye elvermeyeni düşünebilmemiz gerekirdi.) Sınır, öyleyse, yalnızca dilin içinde çizilebilecektir ve sınırın ötesinde kalan düpedüz saçma olacaktır.
Ad vermek, bir şeye etiket iliştirmekten farksızdır.
Ancak kendinde devrim yapabilen devrimci olabilir.
Başkalarına, senin için ifade ettiğinden daha fazla bir şey ifade edemez. Sana neye mal olmuşsa, onlar da o kadar ödeyecekler.
Başkalarının derinlikleriyle oynama.
Ben her nesneyle nesnel olarak karşılaşır, ama ben'le karşılaşmaz.
Bir sözcüğün anlamı, onun dil içindeki kullanımıdır.
Bir
Dil dünyayı resmeder.
Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.
Demokrasi insanları sayar, halbuki onları tartmak gerekir.
Dünyadaki başka insanların bana dünya hakkında söyledikleri, benim dünya deneyimimin çok küçük ve önemsiz bir kısmıdır.
Eğer bir aslan konuşabilseydi, onu anlayamazdık.
Eğer insanlar hiç salakça şeyler yapmasaydı, akıllıca işler yapılamazdı.
Eğer doğruyu söylemek işimize yaramıyorsa neden doğruyu söyleyelim ki?
Felsefenin amacı nedir? Şişeye düşen sineğe çıkış yolunu göstermektir.
Felsefenin amacı felsefeyi yok etmektir.
Felsefede ben'den, psikolojik olmayan anlamda söz edilebilecek ve edilmesi gereken bir yol vardır.
Hakkında konuşamayacağımız şeylerde sessiz kalmamız gerekir.
Kolum yukarı kalkar olgusunu kolumu yukarı kaldırırım olgusundan çıkarırsak geriye ne kalır? İnsan kalır.
Mantığın tüm önermeleri totolojinin genellemeleridir ve totolojinin tüm genellemeleri mantığın önermeleridir, bunlardan başka mantıksal önerme yoktur.
Neden buradayız bilmiyorum, ama eğlenmemiz için olmadığı kesin.
Şişenin içinden dışarı çıkmak isteyen ama sürekli cama toslayarak, sersemleyen sineğe:
Tarihin benimle ne işi var? benimki ilk ve tek dünya.
Temellendirilmiş inanışın temelinde, temellendirilmemiş inanış yatar.
...dışarısını görebilirsin...bunu anlıyorum, ama asla dışarı çıkamazsın! ..sen cama toslamaya mahkumsun!
Sözleri
HAKKINDA KONUŞAMAYACAĞIMIZ ŞEYLERDE SESSİZ KALMAMIZ GEREKİR. Ludwig Wittgenstein |
AD VERMEK, BİR ŞEYE ETİKET İLİŞTİRMEKTEN FARKSIZDIR. Ludwig Wittgenstein |
BİR SÖZCÜĞÜN ANLAMI, ONUN DİL İÇİNDEKİ KULLANIMIDIR. Ludwig Wittgenstein |
EĞER BİR ASLAN KONUŞABİLSEYDİ, ONU ANLAYAMAZDIK. Ludwig Wittgenstein |
1) Acım olsa bile, acımın olduğunu bildiğim söylenemez. Ama daha az bildik başka öğretiler de var. Örneğin: (2) Şu anki konumumda, beni dinleyen sizin önünüzde burada durduğumu bildiğim söylenemez. (3) Hâlâ sizin önünüzde durduğumu bildiğimi söyleyemem, bunu bildiğim doğru olsa bile.
Hayatı ve eserleri
Asıl adı Ludwig Josef Johann Wittgenstein olan Avusturya asıllı filozof, 26 Nisan 1889’da
Wittgenstein’
14 yaşına kadar eğitimine özel derslerle devam eden Wittgenstein, ortaokulu
1908 yılında mühendis diplomasını aldıktan sonra, uçak motoru yapımı denemelerinin yapıldığı, Manchester mühendislik bilimi bölümüne gitmiştir. Kısa bir süre sonra bu kararından vazgeçen Wittgenstein, 17 Ağustos 1911 yılında patent aldığı “Uçak pervanesini geliştirme önerileri” projesi üzerinde çalışmıştır.
Burada Wittgenstein, kendini derinden etkileyen İngiliz matematikçi ve filozof Lord
1911 yılının kasım ayında Wittgenstein Russell’in de yardımlarıyla Cambridge’de gizli bir topluluk olan seçkin Apostles’e üye seçilmiştir. Bu esnada ilk sevgilisi David Pinsent’le karşılaşmıştır. Kısa zamanda aralarında sarsılmaz bir dostluk oluşmuş ve birlikte Norveç’in Skjolden şehrinde, ahşap bir ev satın almışlardır. Wittgenstein, mantığın sistemleri konusu üzerindeki çalışmalarına birkaç ay burada devam etmiştir. Wittgenstein’
1912’de başlayıp 1917 yılına kadar tuttuğu günlüğündeki mantıksal ve felsefi denemeleri Wittgenstein’
Tractatus Logico-Philosophicus
Tractatus,
Dünya olup biten her şeydir. (Die Welt ist alles, was der Fall ist.)
Olup biten, olgu olan, olayların durumunun varlığıdır. (Was der Fall ist, die Tatsache, ist das Bestehen von Sachverhalten.)
Olguların mantıksal resmi düşüncedir. (Das logische Bild der Tatsache ist der Gedanke.)
Bir düşünce anlamı olan bir önermedir. (Der Gedanke ist der sinnvolle Satz.)
Bir önerme basit önermelerin doğruluk fonksiyonudur (Basit bir önerme kendinin doğruluk fonksiyonudur). (Der Satz ist eine Wahrheitsfunktion der Elementarsätze.)
Bir doğruluk fonksiyonunun genel biçimi şeklindedir. Bu bir önermenin genel biçimidir. (Die allgemeine Form der Wahrheitsfunktion ist: Dies ist die allgemeine Form des Satzes.)
Üzerinde konuşulamayan konuda susmalı. (Wovon man nicht sprechen kann, darüber muß man schweigen.)
Bu eser Wittgenstein'in
İkinci dönemin Wittgenstein’
.Viyana’da dünyaya gelmiştir. Wittgenstein, çok önceleri asimile olmuş, Avusturyalı Yahudi fabrikatör Karl Wittgenstein ve onun eşi Leopaldine’nin sekiz çocuğundan en küçüğüdür. Karl Wittgenstein, Avusturya Macaristan monarşisinin başarılı, çelik sanayicilerinden sayılırdı. Bununla beraber, Wittgenstein çifti, o asır içerisinde Viyana’da bulunan en zengin ailelerden biriydi. Wittgenstein’ın babası, çağdaş sanat ve sanatçının hoşgörülü destekçisi iken, annesi de harika bir piyanistti.ın büyükanne ve büyükbabalarından sadece biri dışında hepsinin Yahudi olmasına rağmen, Wittgenstein, Katolik gelenek ve göreneklerine göre eğitilmiştir. Tıpkı diğer kardeşleri gibi (Örneğin Paul ünlü bir piyanisttir.) Wittgenstein da entelektüel yaşam ve müzik dalındaki olağanüstü yetenekleriyle kendini göstermiştir. Bu olağanüstü yeteneklere sahip olmanın yanı sıra, Wittgenstein’ın kardeşlerinden üçü Hans, Rudolf ve Kurt psikolojik sorunlarından dolayı intihar etmişlerdir. Yaşamı boyunca, özellikle 1. Dünya Savaşı esnasında yaşadığı olumsuzluklar, depresif davranışlar sergilemesine neden olmuşsa da Wittgenstein, insan ilişkilerinde otoriter ve inatçı olduğu kadar; aynı zamanda duyarlı ve şüpheli bir yaklaşım sergilemiştir.Linz’de okuduktan sonra, 1906 yılında Berlin-Charlottenburg’da bulunan teknik lisenin makine mühendisliği bölümüne girmiştir. Aslında Wittgenstein, Viyana’da Ludwig Bolzmann’ın yanında okumak istemiş, ancak ortaokul karnesi tahsilini aynı yerde, yani Berlin’de devam ettirmesi gerektiğini göstermiştir. Burada Wittgenstein, kız kardeşi Hermine gibi uçağın teknik sorun ve çözümleriyle uğraşmıştır. Bundan sonra aynı dönem içerisinde ya da çok az bir zaman sonra felsefe ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu durum, yani felsefi sorunlar üzerine düşünmek, Wittgenstein’ın arzularına o kadar zıttı ki, içinde yaşadığı bu çelişkiler ona çok acı vermiştir.Betrand Russell’in kendisiyle ve eserleriyle tanışmıştır. 1912 yılında matematik ve mantık alanında, Russell’in yanında okumak için Cambridge Üniversitesi’ne gitmiştir. Kısa sürede Russell, Wittgenstein’ın bir dahi olduğunu anlamış ve Wittgenstein da donanımlarıyla, etkilendiği Russell’in seviyesine ulaşmıştır. Zaten Russell de Wittgenstein’ın mantık ve felsefi eserler verme konusunda, kendinden sonra en uygun kişi olduğu kanısına varmıştır.ın homoseksüel olduğu, ilk olarak 1973’te William Warren Barley’in biyografisinde bahsettiği, ancak adını zikretmediği bir erkek arkadaşı olmasından, ikinci olarak ise tuttuğu günlüklerindeki gizli yazılarından anlaşılmaktadır.ın ilk felsefi eserini oluşturmuştur. 1. Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak çalışırken bu eserini yazmaya devam etmiş ve nihayet 1918 yılının yazında eserini tamamlamayı başarmıştır. Eserin tamamlanmamış hali ilk olarak 1921’de Almanya’nın Doğa Felsefesi Dergisi Annalen’da yayımlandıktan sonra, 1922 yılında bugün de daha çok İngilizce adıyla bilinen, orijinal adı Tractatus Logico-Philosophicus’un iki dilde baskısı yayımlanmıştır. Bu eserinin yanı sıra, iki küçük felsefi denemesi, halk okulları için oluşturduğu bir sözlüğü ve mantıksal felsefi denemeleri, Wittgenstein hayatta iken yayımlanmıştır.Ludwig Wittgenstein'ın hayatı boyunca yayınladığı tek eseri. 1921'de yayımlanmış, önsözü Bertrand Russell tarafından yazılmıştır. Daha sonra 1929 yılında Wittgenstein bu eseri Cambridge Üniversitesi'nden doktora derecesi almak için kullanacaktır. Wittgenstein, felsefi hayatının ikinci döneminde bu eseri basit bularak dil oyunlarını temel alan 'Felsefî Soruşturmalar' adlı eseriyle uğraşacaktır.Wittgenstein'in dünya, gerçeklik, bilim, etik, mantık, din, mistisizm, felsefe, dil ve düşünce alanında yaptığı önermeler ve bu önermeleri açıklamak için kullandığı alt-önermelerden oluşan bir yapısı vardır. Kitabın 7 temel önermesi şunlardır:Gottlob Frege ve Bertrand Russell'in felsefelerinden etkilenerek yazdığı ve oldukça sıkı dokunmuş bir kitaptır. Kendi başına okunup anlaşılması zordur.ına göre, felsefe özünde bir teori değil, fakat bir faaliyettir.Felsefe yapılan bir şeydir, ama sayıp dökülecek bir öğreti bütünü değildir. O felsefenin geleneksel problemlerinin kötü bir biçimde formüle edilmiş olan anlamsız problemler olduklarını öne sürer. Bundan dolayı, felsefi teoriler oluşturmaktan vazgeçmek gerekir; çünkü bu, kafaları daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramaz. Wittgenstein’a göre, filozofa düşen, dilin, çeşitli kullanım biçimleri içinde uygulandığı, farklı, ancak ilişkili dil oyunlarında nasıl kullanıldığını göstermektir. Filozof bunu, insanların saptırıcı benzetmelerle yoldan çıkmalarına engel olmak için yapar. Wittgenstein’a göre, kişi felsefe yapmaya başlamadan önce, dilin, kendisini saptırabilme tarzlarını ve saptırdığı yolları araştırmak zorundadır. Onun felsefe yapma biçimi işte bu anlayıştan çıkar: Felsefe, dil konusundaki yanlış ve sahte kabullerimizin, dünya üzerine olan düşüncelerimizi nasıl saptırdığının çok yönlü bir biçimde araştırılmasıdır. Felsefenin görevi, bu tür terapidir, tedavidir. Felsefi problemlerle kafası karışmış ya da çıkmaza girmiş kişiye, insanların kullandıkları dil- oyununun kuralları anlatılarak yardımcı olunabilir. Wittgenstein’e göre, insanı yanlışa sürükleyen şey, onun sözcüklerin bir oyunda nasıl kullanıldıklarına bakarak, aynı sözcüklerin başka bir oyunda da aynı şekilde kullanılacağını düşünmesidir. O, birinci oyunun kurallarının ikinci oyunda da aynen geçerli olduğunu düşünür ve böylelikle de çıkmaza girer. Böyle bir insan kafası karışmış olan biridir. Kafası karışmış olan kişi, benim bir dükkanda çevreme bakıp, “ Bu, bir bisiklet; bu, bir televizyon; bu, bir ekmek kızartıcısı” dediğime göre, kendi içime yönelerek “sol dizimde bir ağrı, içimde bir fincan çay içme, bir de bugünün Pazar günü olması isteği var” dediğim zaman, benzer bir iş yaptığımı sanır. Oysa, bunlar tamamiyle farklı iki işlemdir. Kendimize ilişkin betimlemelerde yapılan, kendi içimizde bulduğumuz şeyleri sıralamak değildir. Bu konuda açıklığa varmanın yolu, Wittgenstein’e göre, dili doğal çerçevesi içinde ele almak ve insanların bir şeyler söyledikleri zaman, içinde bulundukları durumları, bunların söylenmesine eşlik eden davranışları hesaba katmaktır.
Ahmet Cevizci - Paradigma Felsefe Sözlüğü
Yirminci yüzyılın "en büyük" filozofu diye nitelenen Wittgenstein 'ın felsefesi, aralarında örtük ve açık bazı bağıntılar bulunmasına karşın, iki ayrı döneme ayrılır. Bu iki dönem, felsefede "çifte devrim" olarak da nitelenir. İlk devrimle mantıksal çözümleme, ikincisiyle dil-çözümsel felsefe anlayışları kastedilir. Birinci dönemin temel yapıtı, Wittgenstein 'ın sağlığında yayımlanan tek kitabı olan, kısaca Tractatus diye anılan Tractatus logico-philosophicus'tur (Mantıksal-felsefi risale). İkinci dönemi simgeleyen yapıt ise Felsefi Araştırmalar (Philosophische Untersuchungen) adını alır.
“Ey Tanrım ! Beni aklı başında olmaktan koru ve zeki insanlarla konuşarak beynime fahişelik yapılmasına izin verme…” Gerçek Delisi Son Filozof Wittgenstein
Wittgenstein bir bilim felsefecisi olmamasina ragmen, 20. yuzyilin bilim felsefesi tartismalarina onemli katkisi olan bir dusunurdur. Gorusleri birinci donem ve ikinci donem olarak ikiye ayrilan Wittgenstein, 30 yil arayla ayni konuda gelistirdigi birbiriyle bagdastirilamaz yaklasimlarin her ikisiyle halen yaygin olarak tartisilmakta, savunulmakta, elestirilmekte ve kendisine dipnot dusulmektedir.
Birinci Donem
Wittgenstein'inbirinci donemini karakterize eden kitabinda degindigi temel konu dilin dogasinin ne oldugudur. Wittgenstein'a gore bu sorunun cevabi aciktir. Ona gore dil doganin bir resmidir. Degisik duzeylerde ortaya cikan bu resimler, ayni zamanda dusunmeyi mumkun kilan dusunce nesneleridirler. Dunya tek tek olgulara indirgenebilecek bir yapidadir. Bu yapi, olgularin degisik kombinezonlarla bir araya gelmelerinden olusmaktadir. Dil de, olgular dunyasindaki iliskilerin aynisini yansitan iliskilerle kelimelerin bir araya gelmesiyle olusur.Dolayisiyla dil, olgular dunyasini olduklari sekilde yansittigi zaman islevini yerine getirebilir.
Gercekligi olgulardan ibaret sayan, dunyada sadece olgularin bulundugunu soyleyen Wittgenstein icin sadece olgularin bilgisi elde edilebilecektir. Ona gore cumle, gercekligin bir tasarimidir. Anlamli bir cumle, ancak dunyayi resmeden, yani dunyadaki nesne ve iliskilerin disinda, onlarla bagdasmayan yahut onlara ters bir iliski icermeyen bir dil yapisi icinde ifade edilebilir. Bu da dilin yapisiyla dunyanin yapisinin ayni olmasi demektir. Etik yargilar, dunyayla aralarinda boyle bir mantiksal baginti kurulamayacagindan anlamsizdirlar. Bu cercevede ahlaktan bahsetmek bosunadir. Ahlaki hukumler veya deger yargilari anlamli olarak soylenemez, yani anlamsizdirlar. Askin (transendent)gerceklik ise sadece bir kuruntudur: "Dunyanin icinde nerede rastlanabilir ki, doga otesi bir ozneye?"
Mantiksal Pozitivistlerle, temel argumanlarindan biri olan dogrulanabilirlik/sinanabilirlik olcutune iliskin gorusleriyle de paralellikler gosterir Wittgenstein.
Kitabi boyunca dilin dunyayi temsil ettigi ve bu temsili ortak bir yapiya sahip olmalarina borclu olduklarini inceleyen dusunur, bunun kendisinin bir olgu olmadigini farkediyor. Dilin dunya ile iliskisinin resmedilebilmesi icin, dilin disina cikilmasi gerekiyor. Fakat insanin boyle bir sansi yok.
Goruldugu gibi Wittgenstein ilginc bir paradoksa ulasir. Dil ile gerceklik arasindaki iliskiyi anlamanin yolu, onu aciklayan modelin sacmaligini anlamaktan gecmektedir. Sadece bir paradoks degil, paradoks icinde paradoks bu; cunku bu sonucta bir felsefi yargi, bunu da resmetmek mumkun degil.
Ikinci Donem
Wittgenstein'in ikinci donemine damgasini vuran kitabi olumunden sonra yayinladir ve en az ilki kadar, hatta ondan daha fazla ilgi gorur. Bu kitabinda, ilk kitabiyla ilgili kendisine yapilan elestirilerin buyuk bir kisminin hakli oldugunu belirtir. Ilk kitabindan memnun degildir, cunku dilin dunyanin bir resmi, sadece olgularin yahut nesnelerin betimlemesi olarak tanimlanmasi durumunda gercek hayattaki dilin onemli bir bolumunun dil disi kabul edilmesi gerektigini gormustur. Ikinci donemi, bu sorunu cozme girisimidir.
Ikinci donem Wittgenstein'in dil kavramsali birincisinden tamamen farklidir artik. Insanlarin icinde yasadiklari dunyayi, ancak o dunyayi anlamli hale getiren bir dil dolayimindan gecirerek taniyabilecekleri icin, dili dogru anlayabilmenin yolunun onu olusturan kelimelerin "ne anlama geldigini" degil, onlarin "nasil kullnildigini" anlamaya calismaktan gectigini savunur.
Kitabin konusunu olusturan "dil oyunlari"nin ne oldugunu aciklarken Wittgenstein, daha cok dilin nasil ogrenildigi, yahut ogretildigi uzerinde durur. Wittgenstein, dil oyununu "icice gecmis dil ve eylemlerden olusan butun" olarak tanimlamaktadir. Bir hareketin, davranisin anlami gibi, kelimenin, cumlenin yahut isaretin anlami da karsilik geldigi gerceklikten degil, ogesi oldugu yahut icinde yer aldigi sistemdeki konumundan kaynaklanmaktadir.
Ikinci Wittgenstein, dili dunyanin bir resmi olarak degil, tam tersi dunyanin kendisi araciligiyla anlasildigi bir arac olarak gormeye baslamistir. Yani dil, belirli yasam bicimleri sonunda ortaya cikan uylasimlarla icice olusmaktadir ve ancak o yasam bicimleriyle beraber dusunuldugunde bir anlam ifade etmektedir.
Wittgenstein’in Dil Felsefesi
Bütün felsefe problemlerini dil problemine indirgeyen Wittgenstein’in düşüncesinin merkezinde dilin kapsamını ve sınırlarını belirleme problemi vardır. Ona göre, dili kullanma, anlama, insanları başka varlıklardan ayıran biricik şey, insan yaşamının özünü oluşturan dokudur. Wittgenstein bu bağlamda iki temel sorunun gündeme geldiğini söyler: Dilin dünyayla olan ilişkisi nedir? Dilin düşünceyle olan ilişkisi neden meydana gelir?
Wittgenstein’in dil felsefesinin temelini oluşturan disiplinlerden birisi mantıksal pozitivizmdir. 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başlangıçından itibaren Ernst Mach’in oluşturduğu bu akım Whitehead, Ernest Nagel, Russell, ve Wittgenstein dahil pek çok entelektüelin “Viyana Çevresi” olarak bilinen grubunun oluşturduğu bir akımdır. Pozitivizm bilindiği gibi ampirist bilgi anlayışını temel alan, deney ve gözleme dayalı olgulardan hareket eden bir düşünce biçimidir. Mantıksal pozitivizmde dil ve mantık alanlarının öne çıktığı görülür. Bilim ve felsefe iki ayrı bölüm olarak ele alınır; felsefenin görevi dil olarak belirlenir. Buna göre felsefe dil çözümlemeleri ile sınırlı kalmalı, onlara dayanarak olguları dile getirdiğimiz önermeler üzerine ve bu önermelerin dilsel bağlamları üzerine açıklama yapmakla görevli olmalıdır; Wittgenstein’in üstünde durduğu görüş de budur.
Wittgenstein’in felsefesini iki ana bölümü ayırmalıyız; zira, Wittgenstein “gençlik” döneminde kaleme aldığı Tractatus adlı eserinde “dil gerçeğin resmidir” derken ve bununla mantıksal pozitivistlerin fikirlerine destek olurken, ilerleyen dönemlerinde bu anlayışını değiştirerek kendisinin hiçbir zaman bir mantıksal pozitivist olmadığını söylemiştir. Ama bu, Tractatus’taki dil teorisinin gerçekten mantıksal empirist görüşü desteklemediği anlamına gelemez.
1929 yılı Wittgenstein’in çalışmaları ve hayatı için bir dönem yılı olarak adlandırılabilir. Cambridge’e geri döndüğü bu yılda Wittgenstein, savaşa gitmeden önceki, Tractatus öncesi dönemini çoktan geride bırakmıştır. Tractatus’dan epey farklı olarak geliştirdiği dil teorisi maalesef anca ölümünden sonra 1958’de kitap haline getirilerek Philosophical Investigations başlığı altında basılmıştır.
İlk döneminin temel eseri olan Tractatus’da Wittgenstein dilin fonksiyonunu, nasıl gerçekleştiğini ve dilin sınırlarını ortaya koyar. Dil düşünceyi ifade ettiği için, onun üstlendiği bu görevi aynı zamanda düşüncenin sınırlarına dair bir araştırma olarak görmeliyiz. Tractatus’un iki temel tezi ya da öğretisi vardır: Bunlardan pozitif olan ve dilin dünyayı resmettiğini, öne süren birincisine göre, olgusal dilin önermeleri dış dünyayı (olguları) resmeder, mantığın önermeleri ise totolojilerdir. Bununla birlikte, eserin olumsuz olan tezi ya da öğretisi, ahlakî, dinî ve hatta felsefî söylemin dilin sınırlarını aştığını ifade eder. Tractatus Logico – Philosophicus (Mantıksal- Felsefi Deneme) Philosophical İnvestigations (Felsefi Soruşturmalar)